teknisyenarif mütavazı net
MERHABA KARDEŞİM LÜTFEN ÜYE OLUNUZ! ZATEN ÜYE İSEN GİRİŞ YAPINIZ

ÖNEMLİ! YENİ ÜYE OLUYORSANIZ LÜTFEN MSN NİZE GELEN AKTİVAZYON LİNKİNE LUTFEN TIKLAYINIZ YOKSA GİRİŞTE HATA VERİYOR TESEKKURLER


mütavazı forum

Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti 1010
teknisyenarif mütavazı net
MERHABA KARDEŞİM LÜTFEN ÜYE OLUNUZ! ZATEN ÜYE İSEN GİRİŞ YAPINIZ

ÖNEMLİ! YENİ ÜYE OLUYORSANIZ LÜTFEN MSN NİZE GELEN AKTİVAZYON LİNKİNE LUTFEN TIKLAYINIZ YOKSA GİRİŞTE HATA VERİYOR TESEKKURLER


mütavazı forum

Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti 1010
teknisyenarif mütavazı net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

teknisyenarif mütavazı net

***teknisyenarif ***FORUM MÜTAVAZI ***** (her türden her telden mütavazı konular)
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Lütfen emeğe saygı eğer okuduğunuz mesajı beğendiyseniz teşekkür ediniz veya cevap mesajı yazınız unutmayalımki bilgi paylaştıkça çoğalır iyi eğlenceler ***MÜTAVAZI FORUM AİLESİ***
{MÜTAVAZI FORUM} Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Ekim 20, 2015 3:34 pm
Salı Ekim 20, 2015 3:33 pm
Ptsi Tem. 13, 2015 4:46 pm
Perş. Nis. 23, 2015 2:04 pm
Çarş. Ekim 30, 2013 2:13 pm
C.tesi Eyl. 28, 2013 7:22 pm
C.tesi Eyl. 28, 2013 7:21 pm
Paz Eyl. 15, 2013 4:26 pm
Perş. Ağus. 08, 2013 5:41 pm
Ptsi Ağus. 05, 2013 10:50 am

Paylaş | 
 

 Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
teknisyenarif
Administrator
Administrator

12
teknisyenarif
34

Mesaj Sayısı : 6260
Kayıt tarihi : 23/08/09
Yaş : 45

https://mutavazi.yetkin-forum.com

Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti Vide
MesajKonu: Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti Icon_minitimePerş. Kas. 26, 2009 6:54 pm

Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti Image0012


Yağma
değil, adeta linç ediliyorduk. Ortadoğu ve Arabistan elimizden alınmış,
Anadolu’nun paylaşılmasıyla yetinilmeyerek Ermenistan, Kürdistan ve Rum
Pontus devletlerine kuruluş vizesi çıkarılmıştı. Ama, Muhammed Ali
Cinnah’ın ifadesiyle, bize hazırlanan bu tabutu, müstemlekecilerin
başına geçirecektik.


Günlerden bir salıdır. 1920 yılının 10 Ağustos Salı günü.
Fransa’nın başkenti Paris’in Sevres
sarayında bir sehpa hazırlanmıştır; Türkiye ve Türkleri ipe çekmek
üzere… 19. yüzyılın acımasız sömürgecilik kafası, can çekiştiği 20.
yüzyılın bu ilk senelerinde, bir kere daha hortlamaya namzettir.

Öğleden sonra, konferans binasının
kapısında, itina gösterilmemiş bir araba durur. Bir yüzbaşı, kaba bir
eda ile, arabadan çıkan üç kişiyi neredeyse iteklercesine içeri alır.

Hâdi Paşa ile Filozof Rıza Tevfik ve Reşad Hâlis
beyler, müzakere salonuna girerler. Hayret.. Kimse ayağa kalkmaz.
Tabiî, neden zahmet oluna?.. Avrupalılar, yüzyıldan beri bekledikleri
sonucu elde etmişlerdir. Yani, o aziz ve çınar Osmanlı Devleti
yıkılmış ve paylaşılacak miras haline gelmiştir. Üstelik, Anadolumuzun
bereketli toprakları altında ve üstündeki nimetler de onların
olacaktır. Ve Anadolu üzerinde bin yıldır varolan, üç kıtaya yayılan
cihan imparatorluğunu, önce başka bayraklı ülkelere ayıracak, sonra Haçlı Seferlerinden
bu tarafa hayallendikleri akıbete doğru iteleyeceklerdir. Bize
Anadolumuzu haram edecekler ve ardından Asya içlerine göndereceklerdir.


“Sadece imza atacaksınız”
İngiliz delegesi, ülkesinin sisli havasını hatırlatan puslu ve abus bir çehre ile ilk ve son sözünü söyler: “Anlaşma metni burada, hazır. Sadece imza atacaksınız. Gündem bu kadar…”

Ve üç delegemiz, Sévres Antlaşması‘nı imzalarlar.

Ama, bizi idam edemezler.
Padişah Vahideddin, imzalamaz bu rezil andlaşmayı. Sevres’deki küstahlar da öyle…

Sadece Yunanistan imzalar. O da, aradan iki sene geçince, bu
imzayı attığına atacağına bin pişman olur. Anadolu’yu
zaptedememişlerdir ve döküldükleri İzmir rıhtım sularında kulaç atmayı
öğrenmişlerdir.

Allah’ın vediası bir vatanı, elimizden almak kimin haddine!..
Ama, bugün dillerinden Sévres kelimesini düşürmeyenlere bakıyorum da,Hafıza-i beşerin neden bu derece nisyan ile malûl olduğuna”
hayret ediyorum. Sévres’in mânasını unutmuş olmalıyız ki, bugün
milletçe o sancılı ve azaplı günlerin gafleti içinde yaşamaktayız.


Mondros’un son durağı
Tarihimiz boyunca en akılsızca katıldığımız Birinci Dünya Savaşı’nın sonu belli olmuştur.
Almanya’nın yanında yer almışızdır. Oysa Türk Genelkurmayı, Enver Paşa‘ya ikazda
bulunmuştur: Etrafı denizler ve bu denizlere hâkim devletlerle çevrili
olan Almanya’nın savaşı kazanması mümkün değildir. Daha önce, “Türkler yük olurlar” diye bize sırtını çeviren Alman İmparatoru Wilhelm, bu gerçeği Fransa cephesindeki Marne savaşını kaybettiği zaman anlamıştır da, İstanbul’daki büyükelçisi Vangenheim‘a “Türkleri ne bahasına olursa olsun kendi yanında görmek istediği“

talimatını vermiştir. İmparatorun anladığı gerçeği, biz anlamamışızdır
ve yenik düşeceği belli olan Almanya’nın yanında savaşa balıklama
dalmışızdır.

Ve tam dört yıl sonra, cephelerimiz birbiri ardına çökmeye başlar. Artık direnecek gücümüz kalmamıştır.
30 Ekim 1918 günü, Mondros limanında
ateşkesi imzalamışızdır. Vatanımız işgal edilmiştir. Bize, Osmanlı
Beyliği’nin adeta Söğüt’teki kuruluş devri sınırları yeterli
görülmüştür. Sévres, Mondros‘un son durağıdır. O gün, delegelerimiz bu durakta bekletilen cenaze arabasına bindirileceklerdir
. Bindirilmişlerdir de…


Artık eski vatanlarımız
Sévres’in ne olduğunu anlamak ve bugün
aynı çorabı başımıza geçirmek isteyenlerin niyetlerini kavrayabilmek
için, savaş öncesindeki Türk vatanını, hüzünlerle bile olsa, kısa bir
bakışla incelemek gerektir.

1914′te, yani savaşa katıldığımız 1914
yılı 11 Kasım Çarşamba günü, Osmanlı, daha halâ 3 milyon 250 bin
kilometre karelik bir coğrafyada hükümrandır.

Irak bizimdir; Bağdat, Basra ve
Kerkük’te valilerimiz vardır. Halep, Hama, Humus, Lazkiye ve Şam ile
Suriye, vilayetlerimizdir. Bugünkü İsrail Kudüs’ü, Lübnan Beyrut’u ile Filistin sancaklarımızdır. Suudî Arabistan, Hicaz vilayetimiz adını taşır. Mekke ve Medine, dört yıl boyunca
,
halâ ve halâ erişilemeyen saygımızın muhatabıdır. Körfez Emirlikleri,
Yemen, Kıbrıs, Mısır ve Adalar fiilen olmasa bile bizim
topraklarımızdır.

Bu saydıklarım, artık eski
vatanlarımızdır. Lâkin kin ve intikam bu kadarla bitmez. Anavatanımızı
da canlarının çektiğine hediye etmekten kaçınmazlar. Bu azametli
coğrafya üzerinde, bugün bazı alçakların yerlere attıkları ve “başka ülkelerin sancakları” diye niteledikleri aziz bayrağımızın gölgesinde soluklanırlar daha o zamanlar…

Bu noktadan kalkmış ve Sevres’daki rezil
kapının önünde azarlanmaya müstehak olmuşuzdur. Devlet-i Âliye, onlar
için sadece bir Devlet-i Âdiye’den ibarettir.

Ya, Sevres nedir? Yukarıdaki satırları
bir kenara not ediniz ve yağma değil, lâkin, nasıl linç edildiğimizi
hafızalarınıza iyice burgulayınız. Ve millî birliğini ve tarihini
unutanların nelere lâyık görüldüklerini tespit ediniz.

Bugün bu ibret dolu kıyaslamayı hakiki çehresi ile öğrenmeye muhtacızdır.

“Tabutu, başlarına geçirdiler”
Suriye, Lübnan dahil olmak üzere
Fransa’ya kalır. İngiltere; Irak ve Filistin’i ve Hicaz’ı yani Suudî
Arabistan’ı kendisine ayırmıştır. Yemen ve Körfez Emirliklerine de
bağdaş kurmuştur.

Trablusgarp Savaşı‘ndan sonra sözde geçici olarak İtalya’ya verilen ve bazılarını Balkan Savaşı‘ndan sonra Yunanistan’a kaptırdığımız o Bizim Adalar elimizden alınır. İzmir’i de çevre illeri ile Atina’ya verirler.

Ama, Sevres cellatları, bu kadarla yetinmezler.
Türkiye’nin parçalanmasında maşa olarak kullandıkları Ermeniler‘e, Rumlar’a ve hattâ Kürdistan hayalcilerine, vatanımızdan pay çıkarırlar.

Ve boğazlar?..
Milletlerarası bir komisyonun kontrolüne bırakılacaktır. Başka bir
deyimle, İstanbul bir yol geçen hanı olacak ve orada Frenk şemsiyeleri
açılacaktır.

Ordumuz terhis edilecektir. Sadece en fazla yirmi bin kişilik
bir jandarma kuvveti görev yapabilecektir. Bize bırakmayı kabul lütfunu
gösterdikleri bölgelerde ise, demiryolu, kara ve deniz seferleri,
onların önce iznine, sonra kontrolüne teslim edilecektir.

Topların kamaları sökülecektir. Ordumuz olmayacağına göre, silaha da ihtiyacımız olmadığını hesaplamışlardır.
Yani, öz vatanımızda kiracılığımızı bile bize çok görmüşlerdir.
Tek hataları vardır. Bizi tanımazlar. Bir yanlışlarının daha
farkına varmazlar: 20. yüzyılda halâ 19. asrın sömürgecilik kafasını
hâkim kılacaklarını sanmak…

O kafayı biz koparmışızdır…
Ve sonuç: Pakistan’ın millî lideri ve kahramanı Muhammed Ali Cinnah, 10 Eylül 1922 tarihinde, yani millî zaferin hemen ertesi günü, Londra’da açıklayacaktır:

“Türkler, kendileri için yaptırılan tabutu, müstemlekecilerin başına geçirdiler.”
Doğruydu bu teşhis. Ancak az evvel
dediğim gibi, Batılı kafası o yağma ile yetinmemiş ve bir linç
hareketine girişmişti. Bugünün Sevres unutkanlarına, onu da
hatırlatayım.


Üç yeni devlet kuracaklardı
Türk vatanı üzerinde bir Ermenistan
kurulacaktı. Başkentini bile seçmişlerdi: Van… Batı’nın, kendisini
kandırmış olan mazlum rolündeki Ermeniler’e sekiz ilden ibaret olan
Doğu’yu hediye ettiği anlaşılıyordu.

Ama, Yunanlılar da bu el kesesinden
bahşiş dağıtımında unutulmamıştı. Başkenti Trabzon olarak belirlenen
Karadeniz kıyılarımızda, Rum Pontus Devleti de kuruluyordu. Böylece Fatih‘in ortadan kaldırdığı Pontuslular da, artık, dünya devletleri arasında yer alacaklardı.

Güneyimizde ise, Amerikalılar’ın İngilizlerin teşebbüsleriyle,
kâğıt üzerinde bir Kürdistan devleti kurulmuştu bile. O zamanki İngiliz
başbakanı Lloyd George, Kürdistan Devletinin Irak’ta,
yani petrol havuzu halindeki bölgede, kendileri için bir tampon
güvenlik maşası olarak kullanılacağını sayıklıyordu.

İzmir ve Ege, Yunanistan’a verilirken, İtalya’nın payı ne
olacaktı? İtalya, son elli yıldan beri Antalya ve Mersin civarını
istiyordu. Konya üzerinde de emelleri vardı ve hattâ mütareke
sırasında, işgalci olarak, Selçuklu‘nun bu mübarek başkentine temsilcilerini göndermekle birlikte, bize karşı âlicenap idiler. Antalya ve Mersin’le yetineceklerdi.

Ama, ne olur ne olmazdı ve belki Türkler,
kendilerine gelebilirlerdi. O halde asırlardır süren misyonerlik, daha
yerinde bir deyimle, casusluk ve Anadolu’yu Hıristiyanlaştırma
gayretlerini ihmal etmemeliydiler
.

Sevres patronları, bu hususu
unutmamışlardı ve Anadolu’nun her yerinde sadece ve sadece Müslüman
Türk olan hakiki ev sahibinin hoşgörüsü ile her imkândan yararlanan
kiliseler de faaliyetlerini sürdürecekler, hattâ hattâ Osmanlı
Devleti’nin maddî yardımından yararlanacaklardı. Sadece kiliseler
değil; başta İstanbul olmak üzere bütün Anadolu’daki yabancı okullar ve
Amerikan misyoner kolejleri de, Müslüman Türklerin parası ile
desteklenecekler ve bizi “çağdaş uygarlık” seviyesine çıkarabilmek için
fedakârlıklarda bulunacaklardı.


Aynı millet, aynı kan…
Sevres bu idi. Yağma değil, Türk insanının, tarihinin ve vatanının linç edilmesi idi Sevres.
Bugünün nesilleri, tarihimizin bu en
karanlık safhasını ibretlerle seyretmeli ve zaafa, bölünüşe, bayrak
inkârcılıklarına düşen milletlerin, içeriden ve dışarıdan nasıl
acımasız alçaklıklara müstehak olacaklarını öğrenmelidirler.

Ve son söz: Tarih ki, bir milletin hafızasıdır; kendisini unutanları sayfalarından da, millet vasfından da kaldırıp atar.
Biz ki, kendi tarihimizi yazarken dünya tarihinin yelkenlerine rüzgâr olmuşuzdur. O halde lâkaydîden silkinmek zorundayızdır.
Siz bakmayın, “globalci”lere, batı hayranı entellerimize ve Batılı’ya yaranmak için kendimizi inkâr eden aydınlarımıza.

Sevres’de kurulan o idam sehpasını, kuranların başına nasıl geçirmiş isek…
Bugün, o millet aynı millet, o şuur aynı şuur, o kan aynı kandır.
İlhan Bardakçı (Tarih ve Medeniyet, Sayı 30)

Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti Image0021
 

Sevres'de İdam Hükmümüz Verilmişti

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Konu Etiketleri Etiketler
 Konu Linki Konu Linki
 Konu BBCode BBCode
 Konu HTML Kodu HTML Kodu
Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
teknisyenarif mütavazı net :: *****EDEBİYAT BÖLÜMÜ***** :: ***EDEBİYAT*** :: Osmanlı Köşesi-
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar