"Osmanlı'nın üç kıtaya yayılarak güçlü bir devlet olmasındaki en önemli sır, himayesi altındaki etnik unsurlara hoşgörü çerçevesinde davranması ve onların dini özgürlüklerini kısıtlamamasıdır."
Eğitimci-yazar
Ali Karaçam, siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel ve dini alanlarda
yaptığı araştırmalar sonucu ortaya çıkardığı, Osmanlı Devleti'nin, üç
kıtaya yayılarak güçlü bir devlet olmasındaki sırlarını, ''Osmanlı'yı
Cihan Devleti Yapan 150 Sır'' kitabında topladı.
Tarih
eğitimi de alan Karaçam, AA muhabirine yaptığı açıklamada, toplum
olarak Osmanlı tarihinin genel olarak siyasi, kültür, toplumsal
yapısının ve medeniyet yönlerinin bilinmediğini belirtti.
Okullarda daha çok savaşların veya antlaşmaların öğretildiğini dile
getiren Karaçam, Osmanlı'nın 60 farklı etnik grubu hoşgörü çerçevesinde
yüzyıllarca bünyesinde barındırdığını, bunun doğru bir şekilde
anlaşılması gerektiğini anlattı.
Karaçam, bu amaçla,
tarih alanında önemli çalışmalar yapan Halil İnalcık, Yusuf Halaçoğlu,
İlber Ortaylı ve birçok tarihçinin kitabını okuduğunu ve harmanladığı
bilgiyle böyle bir kitap yazmaya karar verdiğini ifade ederek,
kitaptaki daha çok Osmanlı'nın büyük bir devlet olmasındaki sosyal,
siyasal, dini ve kültürel sırları, açıklamalar ve anekdotlarla vermeye
çalıştığını bildirdi.
Ali Karaçam, ''Osmanlının üç kıtaya
yayılarak güçlü bir devlet olmasındaki en önemli sır, himayesi
altındaki etnik unsurlara hoşgörü çerçevesinde davranması ve onların
dini özgürlüklerini kısıtlamamasıdır'' dedi.
Karaçam, kitapta,
''Osmanlı devlet yönetimi'', ''Osmanlı toplumu'', ''Osmanlı
ekonomisi'', ''Osmanlı'da kültür ve sanat'' ile ''Osmanlı'da eğitim ve
öğretim'' bölümlerinin yer aldığını kaydetti.
-PADİŞAH İSTEDİĞİNİ YAPAMAZDI-
Osmanlı'nın, klasik döneminde çeşitli soylardan gelen ve farklı inanç
sistemlerine mensup insanların, barış içinde bir arada yaşamasının
başarıldığı ve bu toplum düzenine ve barışına, ''Nizam-ı Alem'' adının
verildiği anımsatılan kitapta, bütün Osmanlı yöneticilerinin bu ideal
uğrunda fetihler yaptığı, zaferler kazandığı, Müslim ve gayrimüslim
ayrımı yapmadan insanların uzun süre huzur içinde yaşadığı anlatılıyor.
Osmanlı yöneticilerinde, ''Ölürsem şehit, kalırsam gaziyim''
düşüncesinin hakim olduğu, ''İlayı Kelimetullah'' yani ''Allah'ın adını
yeryüzüne yayma davası'' uğruna üç kıtaya yayılma mücadelesi verildiği
aktarılan kitapta, ''ufuk gibi, yaklaştıkça uzaklaşan mekanın söz
konusu olmadığı'', bir ideal olan ''Kızıl Elma''nın Osmanlı'nın ''motor
gücünü'' oluşturduğu kaydediliyor.
Kitapta, padişahların
günlük faaliyetlerinin programlı olduğu, genellikle üç saatin ibadet ve
Kur'an-ı Kerim, iki saatin tarih ve benzeri kitaplar okumaya, altı
saatin ülke sorunlarını yardımcı ve danışmanlarla görüşmeye, dört
saatin gezmeye ve avlanmaya, dokuz saatin ise ailesiyle beraber olmaya
ve dinlenmeye ayrıldığı ifade ediliyor.
Vatandaşın,
padişahın yersiz bulduğu iradesine karşı çıkabildiği, padişahın hukuku
çiğneyemediği, hiç kimsenin görevine müdahale edemediği belirtilen
kitapta, şöyle bir anektoda yer veriliyor:
''1812'de 2.
Mahmud, bir ramazan gecesi sesini çok beğendiği bir imamın, Beylerbeyi
Camisi'nde teravih namazını kıldırmasını ister. Bu durum sarayın yüksek
dereceli memuru olan silahtar ağa tarafından caminin imamına iletilir.
Cami imamı, 'Buranın imamlığı görevinde bulunduğum sürece, benden başka
kimse namaz kıldıramaz' diyerek padişahın isteğini reddeder.''
Padişahların sanatta halka örnek olmasının, tarihe önem vermesinin,
kibirli olmamasının, devletin işleyişinin bir disiplin çerçevesinde
yürümesinin, bürokratların seçiminde hassas davranılmasının, devlet
kadrolarının uzmanlardan oluşmasının, padişahların ordunun başında
bulunmasının, emeklilikte de hizmete devam edilmesinin, padişahların
tebdil-i kıyafetle denetim yapmasının, Osmanlı'nın yönetim sırları
arasında olduğu anlatılan kitapta, Osmanlı'nın çok geniş bir alana
yayılması nedeniyle, idari yönden bazı ayrıcalıklara sahip bulunan
sancak ve eyaletler bulunduğuna yer veriliyor.
Kitapta,
sadrazamlarla vezirlerin, devlet işleriyle ilgili padişahlarla
görüştükleri hususların gizli kalması için saraya zeki ancak
''Bizeban'' adı verilen işitme engellilerin alındığı belirtiliyor.
-BEKARLAR İÇİN VAKIFLAR KURULURDU
Osmanlı'nın toplumsal yaşamında, düzeni ve yönetim felsefesini,
''Daire-i adliye''yi (adalet dairesi) hakkaniyet çemberinin oluşturduğu
ifade edilen kitapta, sivil toplum kuruluşlarının toplumsal yaşama
katkısının büyük olduğu, sorunlu ailelerin pozitif düşüncelere
yönlendirildiği, günlük yaşamda kibarlığın önemli bir değer olduğu,
komşuların aileden biri olarak görüldüğü, toplumda inanç özgürlüğünün
bulunduğu, hayvanları korumak için vakıfların kurulduğuna dikkat
çekiliyor.
''Bekarları Evlendirme Vakıfları'' aracılığıyla
maddi durumu iyi olmayan bekar gençlere destek verildiği, bu şekilde
toplumsal bir ihtiyacın giderilmeye çalışıldığı anlatılan kitapta,
Osmanlı'nın toplumsal düzeni hakkında şu bilgilere yer veriliyor:
''Osmanlı'da yalancı şahitliği önlemek için çeşitli tedbirler
alınmıştı. Yalancı şahitliği belirlenen kişi, kadının (hakim) emriyle
muhzırlar (adli polis) tarafından uyuz bir eşeğe bindirilerek suçunu
bağıran tellalın eşliğinde, caddelerde dolaştırılıp teşhir edildikten
sonra serbest bırakılmaktaydı. Yalancı şahitliği tespit edilen,
hayatının sonuna kadar şahitlik etme hakkını kaybederdi. Yalancı
şahitlere, yapılan iş devlet güvenliğini sıkıntıya sokacaksa, hapis,
padişahın şahsına zarar verecekse idam cezası verilmekteydi. Osmanlı'da
ekonomik yaşamın kalbi olan çarşılar, esnafın çarşıda toplanmasının
ardından dua okunarak açılırdı. Köylülerin, 'avarız akçası vakfı' adı
verilen ortak bir fonu vardı. Fonda biriken paradan, borç verilmesi
sebebiyle bir ölçüde sosyal yakınlaşma sağlanıyordu. Osmanlı'da toplum
hayatında kitabın önemli bir yeri vardı. Öyle ki hediyeleşme geleneğe
dönüşmüştü. Padişah 4. Mehmed, Edirne'de oğlunun evlenmesi dolayısıyla
yapılan düğünde, hediye olarak oğluna yüklü miktarda kitap vermişti.''
Fatih Sultan Mehmed, Eyüp ve Ayasofya medreselerinde öğretmenlik
okuyanlar için genel medreselerden farklı program öngörüldüğü, öğretmen
adaylarına Arapça, edebiyat, dil bilgisi, matematik derslerinin yanı
sıra tartışma kurallarının öğretildiği, adab-ı muhasebe ve usul-ü
tedris dersleri de verildiğine dikkat çekilen kitapta, kahvehanelerin
ise birer eğitim yuvası olduğu, vatandaşların kahvehanelerde, kitap
okuduğu, satranç oynadığı, gazeller okuduğu, eğitim konularında
sohbetler yapıldığı ifade ediliyor.